Türkiye’de yaklaşık olarak 20 milyon konut bulunmaktadır. Bu konutlardan yaklaşık 14 milyonunun afet riski yönünden incelenmesi gerektiği, bunların da yaklaşık %40’ının güçlendirilmesi veya yenilenmesi gerektiği belirtilmektedir.
Fiziki ve ekonomik olarak ömrünü tamamlamış çok sayıda yapı bulunduğu, bunların bir kısmının iskânsız (oturma izni olmayan) olduğu, bir kısmının gecekondu niteliğinde olduğu, çoğunluğunun deprem yönetmeliğine aykırı olduğu, dolayısıyla riskli bina kapsamında değerlendirilebilecek nitelikte olduğu tartışmasızdır. Bunun yanı sıra, ülkemizin birçok yerinde zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma itibariyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıyan alanlar bulunmaktadır. Hepimizin bildiği üzere bir deprem ülkesi olan ülkemizin, hemen her bölgesinden fay hatları geçmekte ve potansiyel deprem riski barındırmaktadır. Bugüne kadar yaşanan depremlerde binlerce insan hayatını kaybetmiş olup; muhtemel depremlerde çok daha fazla insanın hayatını kaybetme riski mevcuttur. Bu nedenle, bizim deprem gerçeğini kabullenmemiz ve hem kısa vadede hem de uzun vadede adımlarımızı bu gerçeği göz ardı etmeden atmamız gerekmektedir. Kanun koyucu da bu gerçekleri göz önünde bulundurarak, toplumun daha güvenli, sağlıklı ve huzurlu yaşamasını temin etmek için yasal düzenlemeler yapmıştır. Eksiksiz, hatasız yasal düzenlemeler yapıldığını söylemek zor olsa da, zaman içerisinde yapılan ve yapılabilecek olan değişiklikler ile bu eksikliklerin ve hataların giderildiğini/giderilebileceğini söylemek mümkündür. Yapılan düzenlemeler ile ayrıca, kentsel dönüşümü teşvik amacıyla kredi ve kira destekleri, harç ve vergi indirim ve/veya muafiyetleri de getirilmiştir.
Kentsel dönüşüm, ülkemiz için bu kadar büyük önem arz ederken, bu dönüşüm çerçevesinde hayata geçen / geçecek olan projelerde, gerek arsa sahiplerinin kendi aralarında, gerekse arsa sahipleri ile yüklenici firma arasında menfaat çatışmaları olması muhtemeldir. Sürece devam edebilmek için bu menfaat çatışmalarının bir şekilde aşılması gerekmektedir. Bunun birden fazla yolu vardır. Bu yollardan biri de arabuluculuktur. Tarafların, üzerinde serbestçe tasarrufta bulunabilecekleri tüm hukuk uyuşmazlıkları, arabuluculuk ile çözüme kavuşturulmaya uygundur. Dolayısıyla, kentsel dönüşüm uygulamaları çerçevesinde ortaya çıkan hukuk uyuşmazlıklarında da arabuluculuk yoluna başvurulabilir. Uyuşmazlığın tarafları, uyuşmazlığın çözümünü sağlamak için mahkemelere başvurarak, uygulamanın yapıldığı alan ile ilgili ihtiyati tedbir kararları ve/veya yürütmenin durdurulması kararları aldığında, yalnızca uyuşmazlığın tarafları için değil, uygulamanın yapıldığı alandaki tüm hak sahipleri için hüküm ve sonuç doğurmaktadır. Dolayısıyla, uyuşmazlığa taraf olmayan çok sayıda insan da süreç içinde mağdur olmaktadır. İnşaatın, yargılama süreci nedeniyle başlayamaması / devam edememesi nedeniyle bağımsız bölüm teslimlerinin gecikmesi başta olmak üzere, bir çok olumsuzluğa neden olması mümkündür. Uzun süren yargılamalar nedeniyle, uyuşmazlığın tarafları da bu durumdan olumsuz etkilenmektedir. Kaldı ki, yargılama sonunda taraflardan en az birinin mutsuz olacağı da muhakkaktır. Öte yandan, taraflar arasındaki uyuşmazlık yargıya taşındığı andan itibaren aleni hale gelmekte ve yargılama sonunda verilen kararın kesinleşmesi sonrasında, aynı veya benzer ihtilafı yaşayan diğer insanlar için de emsal olmaktadır. Arabuluculuk müzakereleri sonunda varılan anlaşmanın ise, hiçbir şekilde emsal oluşturması mümkün değildir. Arabuluculukta, taraflar aksini kararlaştırmadıkça, yapılan tüm görüşmeler ve ortaya konulan tüm bilgi ve belgeler gizlidir. Öte yandan, arabuluculuk müzakereleri tamamen iradidir. Yani, arabuluculuk müzakerelerine başlama veya başlamama konusunda olduğu gibi, müzakerelerin herhangi bir aşamasında da taraflar arabuluculuğa son vermekte özgürdürler Dolayısıyla, arabuluculuk müzakereleri sonucunda karşı taraf lehine fedakarlıkta bulunduğunu düşünen tarafın, bunun önünü açarak diğer kişilere karşı da aynı fedakarlıkta bulunmak zorunda kalacağına yönelik tereddütleri yersizdir.
İşte bu nedenlerle, insanların bilgi sahibi olması, farkındalık kazanması, yeni bir perspektiften bakarak uyuşmazlıklarını barışçıl yöntemlerle, en kısa sürede ve tamamen kendi ürettikleri çözümlerle sona erdirebilmeleri için arabuluculuğa ihtiyaç vardır. Bu sayede, en hızlı, en gizli, en ekonomik, istek ve ihtiyaçlara en uygun şekilde, tarafların birlikte ürettikleri çözüm ortaya konulabilecektir.
Sorunun değil, çözümün parçası olunması temennisiyle…
Ahmet Faik OKTAY
Avukat & Arabulucu